İzleyiciler

23 Haziran 2022 Perşembe

düştüğünde kalkmak yeniden. ama nasıl kalkasım yok nasıl kalkasııım yoook...

 

Sene boyunca kullandığım playlistle yine başına oturdum. duygu dünyamda duygu durumumda tam bir şeyler yoluna giriyor diyorum başka bir yerden patlak veriyorum. Kendine değer vermeye başlamak evet önemliymiş ama tek başına yetmiyormuş. İhtiyaçlarımı görmezden geldiğim için bugün ki halime evrildiğimi sanıyordum. yani ihtiyaçlarımı anlamak ve karşılamak için çabalamak kendi teorime göre yeterli olacaktı. ama yeterli olmadı. şu an ihtiyacım olan şeyin ne olduğunu bile anlamıyorum. mutluluğu öfkeyi ya da diğer duyguları iyi kötü diye kategorize etmek doğru değilmiş. bu tamam. bunu anladım.  pozitif anlam atfettiğin duygularını yüksek bir şekilde sürekli ve tutarlı bir şekilde yaşayamazsın. bunu da anladım. duygular birbirlerinin devamlılığını destekliyor ve bu insan olmamızın doğal bir sonucu. tamaaaaam okeeeey bunu da anladım. duygular arası ırkçılığa hayır hepsi bizim çocuğumuz hepsi bu bünyenin evladı. hiçbir duyguya üvey evlat muamelesi yok. tamam. hoooof.

Hadi bir başa dönelim:

Ne hissediyorum?

-Umutsuzluk(?), hayal kırıklığı, kıskançlık, öfke, endişe. Sanırım bunlar en sık hissettiklerim.

Neden hissediyorum?

- Uzun zamandır bir konuda kendimi başarılı hissetmedim. bu da beraberinde umutsuzluk duygusunu tetiklemiş olabilir.

hayal kırıklığı çünkü ben de onun kadar emek verdim. evet insanların kapasiteleri ve öğrenme biçimleri farklılık gösterebilir. Çok çalıştık. aslında doğru da çalıştık. ama ben günübirlik çalışmalarla anında öğrenebilen biri değilim. sistematik tekrarlara ihtiyacım vardı. bunları çeşitli nedenlerle ve bahanelerle yerine getirmedim. ayrıca bu süreçte dışlanmışlık duygusu ve istenmeme düşüncesiyle yaşamak zorunda kaldım. bunların etkisindeyken tam güçte ders çalışamadım. evet bu da benim sorunum farkındayım.  o bunları yaşamak zorunda kalmadı. evet herkesin düşünce dünyası farklıdır. o da başka sorunlarla yüzleşmek başa çıkmak zorunda kalmış olabilir ama yine 3 aydan uzun bir süre boyunca bununla her Allah'ın günü mücadele etmek zorunda kalmamıştır diye düşünüyorum. şu dışlanma duygusunu geçelim bir. kimse kimseye katlanmak zorunda değil. eyvallah biliyoruz onu. kimseyi kendimize maruz bırakmak da istemiyoruz zaten. bu da  etkili oldu çünkü istenmeme düşüncemde ve bu durumun içinde sıkıştım kaldım yapabileceğim hiçbir şey yoktu. o yüzden o da her Allah'ın günü beni görmek benimle iletişimde kalmak zorunda kaldı. İletişimimi azalttım. sorun çıkartmamaya gün içindeki herhangi bir yan yana olma zorundalığımızı sıfıra indirmeye çalıştım. Denedim. ama aynı masaya her oturuşumuzda  yüzüme gülüp sonrasında ders aralarında masada tek bırakılan olmak çok acıttı. evet kimse kimseye katlanmak ya da kimseyle zaman geçirmek zorunda değil. ama ben de istemedim. ve süreçten olumsuz çıktı alan ben oldum. bunu adil bulmuyorum.  uzun süre aynı sıkıntılı hallere maruz kalınca bir süre sonra insanların duygu ve düşüncelerini isteseniz de umursayamıyorsunuz ve bende olan da şu an bu. tabii bu süreç kıskançlığı da getirdi. çünkü sonradan gelen kişi onunla arkadaş olurken yine bu sonradan gelen kişi  bana tanışık muamelesi yaptı. onun arkadaşlığına layık değil miydim yani. kimse kimseyle arkadaş olmak ve anlaşmak zorunda değil. aslında yüzüme gülmek bile zorunda değildi. ahhh bak şimdi farkediyorum lütfetmiş yav. sjjs neyse of. ne diyordum? aynı olumsuz durumlara ve duygulara sürekli maruz kalınca artık benim yüüzzüüğmdeeeeen  demeyi biraz azaltıp karşı tarafa öfke duymaya başlıyorsunuz. çünküüüü ben onların yerinde olsaydım asla böyle yapmazdım diye bir gerçek var ortada. ben onların birçok şeyini tolere etmişken onlar benim birkaç kez gönlümü almayı mı çok gördüler? bir de dedi ki geçen gün alakasız bir olayda  sıla bana küsmez. nah küsmez. artık küserek tirip atacağım bir insan bile değilsin benim için. sadece mecburiyetten görüşeceğim biri haline geldin. neyse belki ben de onun için öyle biriydim. sonuç olarak herkes layığını buldu. Bunların hepsinin cinsiyetçi bir küfürle bir kenara bırakırsak endişeliyim ben. geleceğimden endişeliyim. gidişatımdan endişeliyim. dünyada ki varlığımın bir boka yarayıp yaramayacağından endişeliyim. 

Neye ihtiyacım var?

- Öncelikle ağızlarını burunlarınnı şaka şaka. zamanında çok istedim ama no problema şu an. neye ihtiyacım var? sanırım en çok başarmaya. bir şeyleri başarabildiğimi kendime kanıtlamaya. huzura. huzur nasıl elde edilir? kafanı takabileceğin hiçbir olay ya da durumun olmaması hali midir yoksa bunlar varken amaan boşver diyebilmek midir? ya da sadece olaylarla ve durumlarla birlikte yaşamayı öğrenmektir. hepsi çok zor. ama en zoru yaşamayı öğrenmek sanırım. her anlamda. 

Huzur nedir sorusuna kendimce verebileceğim en doğru cevap olaylarla ve durumlarla yaşamayı öğrenmekse neler yapabilirim?

bir yerlerde sıklıkla geçen şey rutin oluşturmak. 

kendimi dinlemek. çünkü bunu yazana kadar kendime değer verdiğimi sanıyordum ama o frekansta birtakım bozukluklar var sanırım. git geller yaşıyorum. 

duygularımdan arınamam. ama yıpratıcı duygularım ön plana çıktığında insanlara hırlamamayı ve insanları suçlamamayı öğrenmem gerekiyor. onları suçlu gösteren pek çok kanıt olsa da. ve evet. bir zahmet insanlara gösterdiğim anlayışın bir kısmını artık kendime de göstereyim. dünyanın en bok insanı değilim. eminim tarih boyunca benden daha bokları da olmuştur. bunu kendime hatırlatıcam. 

bir şeyleri başarmak istiyorsam bunu yorgan başımın üstüne çekliyken gözlerim acıyıp beynim akana kadar bir şeyler izleyerek yapamam. ne kadar nefret etsem de harekete geçmem lazım. evet duyguların yaşanılmasına izin verilmeli. ama yaşanılması için sonsuz uzun bir süre. 

 Son bir telkin, son bir gaz:  hadi koçum.  hadi ciğerim. sen ne saçmalıklara sabredip arıza çıkartmadın. bu ne bu? bununla mı başa çıkamıycan?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder